Uzmanlar, ileri evre akciğer kanserinde ve özellikle onkolojik tedavi gören akciğer kanserli hastalarda pıhtılaşma riskinin ciddi bir sağlık sorunu olarak karşımıza çıktığını belirtiyor. Prof. Dr. Özkan Demirhan, bu hastalarda hem atardamar hem de toplardamarlarda pıhtılaşma gelişebileceğine dikkat çekerek, erken dönemde hekim kontrolünde kan sulandırıcı tedavilerinin önemine vurgu yaptı.
İleri evre akciğer kanserli hastalarda pıhtılaşma riskinin daha yüksek
olduğunu belirten Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Özkan Demirhan, “Tüm kanser
türlerinde pıhtı atma (tromboemboli) riski artmaktadır. Ancak bu risk,
özellikle ileri evre akciğer kanserlerinde daha yüksektir. Hem arteriyel (atar
damarlar), hem de venöz (toplardamarlar) sistemlerde pıhtı oluşma ihtimali
ciddi şekilde artar. Bu nedenle, bazı durumlarda kanser hastalarına trombolitik
tedavi — yani pıhtı eritici ilaçlar — erken dönemde verilmesi gerekebilir.
Ancak bu tür tedavilerin mutlaka hekim kontrolünde uygulanması gerekir. Bazı
hastalarda pıhtılaşma belirti verebilir. Örneğin bacak veya kol şişliğiyle ya
da akciğer embolisi tablosuyla kendini gösterebilir. Ancak bazı hastalarda
hiçbir belirti olmadan da pıhtı oluşma riski bulunabilir. Bu nedenle, özellikle
hastanede yatan ve akciğer kanseri başta olmak üzere riskli grupta yer alan
hastalarda, hekim kararıyla trombolitik tedavi uygulanmaktadır. Ayakta takip
edilen kanser hastalarında ise, antikoagülan (kan sulandırıcı) ilaçların
kullanımı hekim kontrolünde ve bireysel risk değerlendirmesine göre
planlanmalıdır” dedi.
Kemoterapi alan hastalarda risk artıyor.
Kemoterapi alan hastalarda pıhtılaşma riskinin arttığına dikkat çeken Prof.
Dr. Özkan Demirhan, “Normalde vücudumuzda pıhtılaşmayı engelleyen doğal bir
mekanizma ve sağlıklı bir kan akış döngüsü bulunmaktadır. Ancak kanser
hastalarında bu denge bozulmaktadır. Özellikle kemoterapi tedavisi gören hastalarda,
kullanılan ilaçların damar iç yüzeyine (endotel) hasar vermesi, kan
damarlarında mikroskobik yaralanmalara yol açarak pıhtılaşma riskini artırır.
Ayrıca, kanser hücrelerinin kendisi ve tedavi sürecinde oluşan biyokimyasal
değişiklikler, kanın yapısında ve bileşenlerinde değişimlere yol açarak
pıhtılaşmaya yatkınlığı daha da artırır. Bu nedenlerle, kanser hastalarında —
özellikle akciğer kanseri gibi ileri evre durumlarda — sağlıklı bireylere
kıyasla pıhtı oluşma riski oldukça yüksektir.” Şeklinde konuştu
Kanserli hastalarda pıhtılaşma olduğunda ne gibi şikayetler olmakta?
Pıhtılaşmanın belirtileri ile ilgili ayrıntılara değinen Demirhan,
“Pıhtılaşma (tromboz) bazı hastalarda erken dönemlerde hiçbir belirti
vermeyebilir. Ancak pıhtının oluştuğu damarın yerine göre bazı belirtiler
ortaya çıkabilir. Bacak veya kolda derin ven trombozu gelişirse; ilgili bölgede
şişlik, ağrı, kızarıklık ve ısı artışı görülebilir. Hasta genellikle tek
taraflı bir şişlik ve hassasiyetle başvurur. Karın damarlarında pıhtı oluşursa;
karın ağrısı ve hassasiyet meydana gelebilir. Bu durum bazen sindirim sistemi
şikayetleri ile karıştırılabilir. Akciğer damarlarında pıhtı (pulmoner emboli)
geliştiğinde; hastada aniden başlayan nefes darlığı, göğüs ağrısı, çarpıntı ve
nadiren balgamda kan görülmesi gibi ciddi belirtiler oluşabilir. Bu
belirtilerden herhangi biri görüldüğünde, özellikle kanser hastalarında zaman
kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurmak hayati önem taşır. Çünkü erken tanı
ve tedavi, ciddi komplikasyonların önlenmesini sağlar.” İfadelerini kullandı.
Kanser Hastalarında Pıhtılaşma En Çok Hangi Bölgelerde Görülür?
Pıhtılaşmanın görüldüğü bölgelere, alınabilecek önlemlere ve uygulanan
tedavi şekillerine de değinen Özkan Demirhan sözlerine şöyle devam etti.
“Pıhtılaşma, kanser hastalarında en sık bacak toplardamarlarında (alt
ekstremitelerde) görülür. Bunun temel nedeni, yer çekimine bağlı olarak
bacaklarda kanın göllenme eğiliminde olmasıdır. Bu durum, özellikle hareket
kabiliyeti azalmış hastalarda pıhtı riskini artırır.
Bunun dışında, kollarda, karın içi damarlarında (özellikle portal ve
mezenter damarlar) ve göğüs içi damar sisteminde (akciğere giden damarlar
dahil) de pıhtı oluşumu görülebilir.
Pıhtının yeri, oluşturduğu belirtiler ve tedavi yaklaşımı açısından önem
taşır. Bu nedenle riskli gruptaki hastaların yakından izlenmesi gerekmektedir.
Akciğer Kanserli ve Diğer Kanser Hastaları Pıhtılaşmadan Nasıl
Korunabilir?
Kanserin kendisi ve uygulanan onkolojik tedaviler, pıhtı oluşma (tromboz)
riskini artırmaktadır. Özellikle akciğer kanserli hastalarda bu risk daha
yüksektir. Bu nedenle hastalar, pıhtılaşmanın en sık görüldüğü bölgeler olan
kol ve bacak damarları, karın içi damarlar ve akciğer damarları konusunda
bilgilendirilmeli; bu bölgelerde gelişebilecek belirtileri yakından takip
etmelidir.
Pıhtılaşmadan korunmak için dikkat edilmesi gerekenler:
• Belirti fark edildiğinde gecikmeden hekime başvurulmalı:
Bacaklarda ve kollarda şişlik, ağrı, kızarıklık, nefes darlığı , karın ağrısı gibi
şikayetler geliştiğinde erken müdahale hayati önem taşır.
• Uzun yolculuklardan kaçınılmalı: Özellikle uzun süre
hareketsiz kalınan uçak veya otobüs yolculukları, pıhtı riskini artırır.
• Hareket kısıtlılığı varsa önlem alınmalı: Kemik
metastazı, kırıklar veya tedaviye bağlı hareketsizlik durumlarında pıhtı riski
daha da artar. Bu hastalar doktor kontrolünde kan sulandırıcı ilaçlarla
desteklenebilir.
• Östrojen tedavisine dikkat edilmeli: Östrojen içeren
ilaçlar pıhtı riskini artırdığı için, bu tedaviyi alan hastalar özel takip
altında olmalıdır.
• Obezite önemli bir risk faktörüdür: Obez veya morbid obez
hastalarda pıhtılaşma riski yüksektir. Kilo yönetimi bu durumda önem taşır.
• Yeterli sıvı alımı sağlanmalı: Dehidrasyon (vücutta sıvı
azalması), kanın akışkanlığının azalması pıhtılaşma riskinin artmasına neden
olur. Bu nedenle hastaların yeterli miktarda su içmeleri ve hidrasyonlarının
korunması çok önemlidir.
Kanser hastalarında Pıhtılaşma Nasıl Tedavi Edilir?
Pıhtılaşmanın (trombozun) tedavisine başlamadan önce, klinik belirtiler
doğrultusunda tanının kesinleştirilmesi gerekir. Öncelikle radyolojik tetkikler
yapılır. Bunlar: Doppler ultrasonografi, gerektiğinde venografi veya
arteriyografi ve toraks BT anjiyografi yapılır. Diğer tanı yöntemi başta D-dimer
olmak üzere kan tetkikleri yapılır. Tanı kesinleştikten sonra tedaviye
başlanır. Temel tedavi prensibi kanı sulandırmak ve pıhtının büyümesini önlemek
ve başka organlara göç etmesinin engellemektir.
Antikoagülan tedavi (Kan Sulandırıcılar) tedavilerde; Heparin türevleri
(enjeksiyon yoluyla) veya DOAC (doğrudan oral antikoagülanlar) gibi ağızdan
alınan ilaçlar verilir. Tedavi genellikle 3 ila 6 ay sürer. Bu süre, pıhtının
yeri, hastalığın evresi ve hastanın genel durumuna göre değişebilir. Bu ilaçlar
kanama riski taşıdığı için mutlaka hekim kontrolünde verilmelidir.
Destekleyici önlemler arasında ise;
Varis çorapları: Bacak ve kol trombozlarında şişliği
azaltmak ve dolaşımı desteklemek amacıyla özel tıbbi çoraplar kullanılır.
Hareketsiz hastalarda varis çorabı yerine kompresörlü bacak masajı yapan
cihazlar kullanılabilir.
Hidrasyonun sağlanması: Sıvı kaybı pıhtı riskini
artıracağından, yeterli su alımı sağlanmalıdır.
Hareketsizlikten kaçınma: Uzun süreli yatış ve
hareketsizlik tromboz riskini artırır, bu nedenle uygun egzersizlerle hareket
teşvik edilmelidir.
Sigara kullanımı, damar sağlığını bozarak tromboz riskini artırır. Mutlaka
bırakılmalıdır.
Genetik yatkınlık: Özellikle Faktör V Leiden gibi
pıhtılaşmaya meyilli kalıtsal bozukluklar, riski ciddi oranda artırır. Bu
nedenle bazı hastalarda genetik testler yapılabilir.