Ankilozan spondilit hastaların üçte birine yanlışlıkla bel fıtığı tanısı konulduğunu söyleyen Prof. Dr. Ayşe Çefle, "Bir kısmı bu sebeple ameliyat bile olmaktadır. Ankilozan spondilitli hastalarda tanıda gecikme 5 ila 10 yılı bulabilmektedir.” bilgisini verdi.
Genellikle genç yaşlarda ortaya çıkan ve özellikle omurgayı
etkileyen kronik inflamatuvar bir romatizmal hastalık olan ankilozan spondilit
hastalığında erken teşhis, uygun tedavi ve egzersiz ile hastaların yaşam
kalitesinin yükseltilmesi, çalışma hayatı ve sosyal yaşamlarında iyileşme
mümkün olabiliyor.
Her yıl mayıs ayının ilk cumartesi günü, ankilozan spondilit hastalığına dikkat
çekmek ve toplumda farkındalık oluşturmak için “Dünya Ankilozan Spondilit Günü”
olarak anılıyor. Bu kapsamda Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
Romatoloji Bilim Dalı öğretim üyeleri, asistanları ve takipli ankilozan
spondilitli hastalar 3 Mayıs Cumartesi günü, Kocaeli Ormanya'da doğa yürüyüşü
ve çeşitli sosyal aktivitelerle bir araya geldi.
Etkinlikte ankilozan spondilit (AS) hastalığına dikkat
çekerek hastalığın erken bulguları hakkında toplumu bilgilendirmek ve
farkındalık oluşturmak amaçlandı. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi İç
Hastalıkları Anabilim Dalı Romatoloji Bilim Dalı Başkanı, Türkiye
Romatoloji Derneği Üyesi Prof. Dr. Ayşe Çefle, hastalık ve etkinlikle ilgili
önemli bilgiler paylaştı.
Ankilozan spondilit
gelişiminde genetik faktörler önemli rol oynuyor
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim
Dalı Romatoloji Bilim Dalı Başkanı ve Türkiye Romatoloji Derneği Üyesi
Prof. Dr. Ayşe Çefle, “Ankilozan spondilit, genellikle genç yaşlarda ortaya
çıkan ve özellikle omurgayı etkileyen kronik inflamatuvar bir romatizmal
hastalıktır. Hastalık erkeklerde kadınlara oranla 2 ila 3 kat daha sık görülür.
Şikayetler genellikle yirmili yaşlarda başlar. Sebebi halen tam olarak bilinmemekle
beraber, hastalığın gelişmesinde genetik faktörler önemli rol oynar. Ailesinde
ankilozan spondilit olanlarda hastalık riski artmaktadır. Ankilozan spondilit
sıklığı toplumlar arasında değişmekle birlikte, ülkemizdeki sıklığı yüzde 0,5
olarak ortaya konmuştur, yani bu hastalık her 200 yetişkinden birini
etkilemektedir” dedi.
Bel ağrısının
özelliklerine dikkat
Hastalığın en önemli bulgusu bel ağrısıdır ve ağrı
inflamatuvar karakterdedir diyen Türkiye Romatoloji Derneği Üyesi Prof. Dr.
Ayşe Çefle sözlerini şöyle sürdürdü: “İnflamatuvar bel ağrısını mekanik bel
ağrısından ayıran önemli farklılıklar bulunmaktadır. İnflamatuvar bel ağrısı 40
yaşından önce ortaya çıkar. Kronik bir ağrı olup en az üç ay devam eder. Sinsi
başlangıçlıdır, hasta ağrının ilk başladığı tarihi tam ifade edemez.
İstirahatle artan bir ağrıdır bu nedenle hastalar özellikle sabahları ağrılı
kalkar, sabah tutukluğu bir saati geçer. Hasta hareket ettikçe ağrısı azalır.
Diğer bir özelliği ise gece ağrısıdır. Hasta özellikle gecenin ikinci yarısında
ağrı ile uyanır ve biraz dolaşıp ağrısı azalınca tekrar uykuya döner.
İnflamatuvar bel ağrısının tanınması ankilozan spondilitin ilk bulgusu olması
bakımından önemlidir.”
Ağrının zamanla ilerleyerek sırt ve boyun bölgesi, göğüs
kafesinde de ortaya çıkabildiğini, bunun yanında omuz ve kalça gibi kök
eklemlerin tutulumu, diz ve ayak bileği gibi çevre eklemlerde ağrı, şişlik,
hareket kısıtlılığı olabildiğini dile getiren Prof. Dr. Ayşe Çefle, ankilozan
spondilitin sistemik bir hastalık olup hastaların dörtte birinde üveit denilen
göz tutulumu görülebildiğinin, hastaların topuk ağrısından yakınabildiğinin,
bunun yanında sedef hastalığının ve ishalle seyreden inflamatuvar bağırsak
hastalığının da ankilozan spondilite eşlik edebildiğinin altını çizdi.
Hastaların üçte
birine yanlışlıkla bel fıtığı tanısı konuluyor
Prof. Dr. Ayşe Çefle, “AS'nin tanısında en önemli nokta
hastanın öyküsüdür. Sonrasında fizik muayenede hastalığa ait ipuçları aranır.
Ankilozan spondilit iltihaplı bir romatizma olmakla beraber laboratuvar
tetkikleri normal bulunabilir. Pelvis grafisi çekilerek sakroiliak eklemlerdeki
değişiklikler saptanmaya çalışılır. Ancak hastalığın erken dönemlerinde röntgen
bulguları da normal bulunabilir. Bu durumda manyetik rezonans görüntüleme (MR) ve
genetik tetkik ile tanının kesinleşmesi sağlanabilir. Erken dönemde grafinin
normal bulunması ve laboratuvar bulgularının da olmaması nedeniyle çoğu hastada
ankilozan spondilit tanısı atlanmaktadır ve bel ağrısı başka sebeplere
bağlanmaktadır. Hastaların üçte birine yanlışlıkla bel fıtığı tanısı konulmakta
ve bir kısmı bu sebeple ameliyat bile olmaktadır. Ankilozan spondilitli
hastalarda tanıda gecikme 5 ila 10 yılı bulabilmektedir” dedi.
Ankilozan spondilit
ömür boyu süren kronik bir hastalık
Ankilozan spondilitin ömür boyu süren kronik bir hastalık
olduğunun altını çizen Prof. Dr. Ayşe Çefle hastalığın erken dönemlerinde bel,
sırt ve topuk ağrıları, eklem şişlikleri hastanın yaşam kalitesini olumsuz
etkilediğini söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Zamanla kalıcı deformiteler, omurgada hareket
kısıtlılıkları, duruş bozuklukları ve hatta kamburluk ortaya çıkmaktadır.
Ankilozan spondilit hastalığında tedavinin amacı ağrının kontrolü,
inflamasyonun baskılanması, maksimum iskelet hareketliliğinin korunması, deformitelerin
ve organ tutulumlarının önlenmesi olarak sıralanabilir.”
Prof. Dr. Ayşe Çefle: “Kronik bel ağrısı olan hastaların
doğru teşhis ve tedavisi için romatoloji uzmanları ile iletişime geçmeleri
önemlidir. İlaç tedavisi, egzersiz ve yaşam tarzı değişikleri ile ilgili
hastaya bilgi verilmelidir. Sigara içiyorsa bırakması sağlanmalıdır. Vücut
postürünü ve omurga hareketliliğini koruması için egzersiz programları
uygulanmalıdır. Hastalık seyrini takip etmek ve tedaviyi hastaya göre
bireyselleştirmek için düzenli takip gereklidir. Anti-inflamatuvar ilaçlar
ağrıyı ve inflamasyonu azaltmada etkilidir. Bunların yetersiz olduğu hastalarda
son 25 yıldır biyolojik ajanlar ve hedefe yönelik tedaviler başarı ile
kullanılmaktadır. Tedavi kararında hasta ve doktorun ortak kararı önemlidir”
dedi.
Erken teşhis, uygun
tedavi ve egzersizle ankilozan spondilitte engellilik riskinin azaltılması
mümkün
Hastalığın tedavisindeki iki önemli unsur ilaçlar ve
egzersizdir diyen Türkiye Romatoloji Derneği Üyesi Prof. Dr. Ayşe Çefle
sözlerini şöyle noktaladı:
“Tedavi hastanın eğitimi ve iş birliğini gerektirir.
Egzersiz programları ile dik postürün korunması ve eklem hareketliliğinin
devamı amaçlanmaktadır. İlaç tedavisinin amacı ise ağrı ve inflamasyonu
azaltmak ve bu sayede egzersizlerin yapılmasını kolaylaştırmaktır. Tanıda ve
tedavide gecikme sadece hastanın yaşam kalitesini azaltmakla kalmaz önemli iş
gücü kaybına ve sosyo-ekonomik problemlere de yol açar."
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Romatoloji Bilim Dalı
öğretim üyeleri olarak, asistanlarımız ve kliniğimizde takipli ankilozan
spondilitli hastalarımızın katılımı ile 3 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit
Günü'nde Kocaeli Ormanya'da düzenlediğimiz etkinlik kapsamında doğa yürüyüşü ve
sosyal aktiviteler gerçekleştirdik. Bu özel gün vesilesiyle ankilozan
spondilite dikkat çekiyor, erken teşhis, uygun tedavi ve egzersizle ankilozan
spondilit hastalığında engellilik riskinin azaltılması ve hastalığın daha
yönetilebilir olması mümkündür diyoruz.”